Türk iktisat tarihi geleneğinde bir öncü: Halil İNALCIK

View/ Open
Access
info:eu-repo/semantics/openAccessDate
2016Kind
bookPartMetadata
Show full item recordCitation
Bulut, M. (2016). Türk iktisat tarihi geleneğinde bir öncü: Halil İNALCIK. A. Acar (ed.), İçinde Şeyh-ül Müverrihin (s.s. 53-73), Ankara: TÜBA Yayınları.Abstract
Türkiye’de masa başı ve belli tasarım ve ön kabullere dayanan romantik ve ideolojik tarih anlayışlarının terkedilmesinde en
önemli rolü oynayan kişilerin başında Halil İnalcık’ı zikretmek gerekir. Fuat Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan’ın başlattığı belgeye
ve birincil kaynağa dayalı tarih yazımı geleneğinin Türkiye’de günümüzdeki en önemli temsilcisi hiç şüphesiz Halil İnalcık’tır.
Anılan iki yerli tarihçiden her zaman gıpta ile söz eden ve talebeleri olmaktan onur duyduğunu belirten Halil İnalcık’ın, her iki
büyük değerden önemli bir farkı da tüm eğitimini Türkiye’de alan ancak dünyaya malolan bir Osmanlı tarihçisi olarak bu alanda
çalışan bir çok yerli öğrencisi yanında bir o kadar da yabancı talebe yetiştirmiş olması ve yazdığı eserlerin bir çok dünya diline
çevrilmiş olması1 yanında dünya bilim camiasındaki etkisiyle O’nu hocalarından farklılaştırmaktadır. Belgeyle doğrulanmış bilgiden yoksun sosyolojik ve ideolojik değerlendirmelerin Osmanlı gerçekliğinin anlaşılmasını kolaylaştırmak
yerine gittikçe güçleştireceğine inanan İnalcık, zaman (tarih) ve mekan (coğrafya) bütünlüğünün önemine güçlü bir
önem atfetmektedir2. O’na göre belgesiz tarihçilik olmaz ancak belgeyi de doğru okumak ve zaman ve mekanın gerçekliğinde
anakronizme düşmeden yorumlamak tarihçinin en önemli görevidir. 1941 yılında başladığı yazı hayatının başlarında Tanzimatla ilgili meselelere yoğunlaşan İnalcık belli bir dönem sonra ilgili dönemin
en önemli tartışma konularından biri olan Osmanlı Devletinin kuruluş dönemindeki iktisadi durumuyla ilgili olmak üzere
Belleten dergisinde “ Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik
Münasebetiyle” başlıklı makalesiyle iktisat tarihindeki esaslı tartışmaların birine deyim yerindeyse tam merkezden dahil olmuştur.
“ekonomik unite” yaklaşımının yerine “gaza” paradigmasını inşaa ederek Osmanlılar’ın başta iktisadi alan olmak üzere
her alanda önceliklerinin çağdaşları Batı’daki devlet ve toplumlarınkinden farklı olduğunu ve ekonomik alandaki önceliklerinde
de her zaman belli “değerler bütünlüğü” nü gözettiklerini ortaya koyarak Osmanlı iktisadı ile ilgilenen araştırmacılara gerçekten
yep yeni bir ufuk açmış oldu.