Dijital okuryazarlık
Özet
Hepimiz, akıllı telefonları ustalıkla kullanan ve günün büyük bir kısmını teknoloji ile iç içe geçiren çocukları gördükçe onların ne kadar zeki ve yetenekli olduklarını düşünürüz. Yarının teknoloji çağını yakalama noktasında son derece avantajlı olan bu çocuklar litertürde digikids (diji çocuklar) olarak tanımlanmaktadır (Merchant, 2005; Graham, 2008; Huber, Dinham ve Chalk, 2015). Teknoloji ile geç tanışan nesle göre bu araçları nispeten daha ustalıkla kullanan bu çocuklar için toplumdaki genel algı, gelecekte bilgi teknolojisine son derece hâkim ve yetkin bireyler olacakları yönündedir. Aslında belirtilen bu avantajlı duruma genetik birtakım üstünlüklerden ziyade çevresel koşulların getirdiği bir “maruz kalma” durumunun neden olduğunu belirtmek gerekir. Yani teknoloji ile son derece içli dışlı olan yeni nesillerin teknolojiyi kullanmaya yönelik bu yatkınlıkları, gelecekte bilgi teknolojilerini çok iyi kullanabilecekleri veya bu dijital ortamlarda verimli bir bilgi alışverişi sürecini gerçekleştirebilecekleri anlamına gelmemektedir. Bu konuda dijital okuryazarlık becerileri olarak tanımlayabileceğimiz birtakım yetkinliklere sahip olunması gerekir. Dijital okuryazarlık, farklı teknolojilerin doğru kullanılabilmesi ile birlikte doğru bilgiye ulaşma, bilgiyi üretme, paylaşımda bulunabilme ve öğrenme-öğretme süreçlerinde teknolojiyi kullanabilme becerilerine sahip olmayı gerektirir. (Hamutoğlu vd. 2017). Dolayısıyla teknolojik araçlara maruz kalmak ile bu araçları bilgi edinimi, paylaşımı ve öğrenme becerileri için etkili şekilde kullanabilmek arasındaki farkı dijital okuryazarlık becerileri ile ifade edebilmek mümkündür. Bu noktada iki farklı tecrübeyi aktarmanın bu becerilerin işlevlerini somutlaştırma açısından önemli olduğunu düşünmekteyim. İlk olarak, doktora tez çalışmamda (Özdemir, 2017b) tüm dünyada eğitim alanında başarılı bir şekilde uygulanan flipped learning yani ters – yüz edilmiş öğrenme metodunu kullanmıştım. Sınıf içindeki teorik ders anlatımını okul dışında İnternet ortamına taşıyan bu yöntem sayesinde sınıf içi zaman tamamen uygulama için ayrılabilmekteydi. Büyük bir çoğunluğu 90lı yılların sonu 2000li yılların başında doğan ve günün büyük bir kısmında akıllı telefonlarla sosyal medya ve diğer farklı İnternet uygulamalarında aktif olan bu öğrenciler için yapacağım uygulamanın sihirli bir değnek gibi etki edeceğini düşünmekteydim. Ancak uygulama için öğrencilerden, ders için kurulan web sitesine girip kullanıcı adı ve şifre oluşturmalarını istediğimde birtakım eksiklikler yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Hatta kullanıcı adı ve şifrenin ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmeyenlerin bile olması, bu konudaki eksikliği gözler önüne sermekteydi. Her ne kadar teknolojinin içine doğmuş olsalar da bu öğrenciler için dijital teknolojiyi pasif olarak kullanmak ya da bunlara sadece maruz kalmak, bu teknolojik ortamlara yönelik okuryazarlık becerilerine yeterli katkıyı yapmamaktaydı. Bilginin edinimi ve üretiminin tamamen dijital teknolojiye doğru kaydığı günümüzde, öğrencilerin geleceğe daha iyi hazırlanarak toplumu daha ileriye götürebilmesi için onları etkin birer dijital okuryazar olarak yetiştirmek gerekir. Bu noktada Özbay ve Özdemir (2014) ve Özdemir (2017a)’in çalışmalarında vurgulanan dil öğretiminde dijital okuryazarlık becerilerinin kazandırılmasının gerekliliği ön plana çıkmaktadır.