Borderline kişilik bozukluğu tedavisinde zihinselleştirme temelli terapi
Abstract
Bu çalışma kapsamında, seçilmiş hasta grupları için umut verici bir
yöntem olduğuna dair giderek artan kanıta dayalı çalışmaların
yapıldığı (Taubner ve Sevecke, 2015) fakat ülkemizde az bilinen ve
henüz üzerinde pek fazla çalışılmamış olduğu belirlenen
Zihinselleştirme Temelli Terapi’nin (ZTT) tanıtımı ve bu terapi
yönteminin borderline kişilik bozukluğu tedavisinde kullanımının
etkilerine yönelik yapılan araştırmalara odaklanılmıştır.
Zihinselleştirme kavramı, hem nispeten yeni hem de oldukça köklü bir
kavramdır (Diaconu, 2014). Pierre Marty ve Pierre Luquet tarafından
ilk olarak 1960'larda Fransa'da psikanalitik bir kavram olarak ele
alınan ‘zihinselleştirme’ terimi, daha sonra Peter Fonagy ve
meslektaşları tarafından İngiltere’de yine psikanalitik tabanlı olarak
geliştirilmiştir (Freeman, 2016; Laurenssen vd., 2014a). Zihinselleştirme
yaklaşımını evrimsel bilim, nörobilim, psikanaliz, bağlanma
teorisi ve gelişim psikolojisini bütünleştirmesi açısından yeni olarak
değerlendirmek mümkündür (Freeman, 2016).
Kişinin kendisinin veya başkasının ruhsal durumuna dâhil olabilmesi
yani kendisinin ve başkalarının zihnini, zihninin algılayışını zihninde
tutması anlamını taşıyan (Allen, Fonagy ve Bateman, 2013)
zihinselleştirme, en yalın tanımıyla bireyin kendisini ve diğerlerini
anlamlandırabilme ve kendisini diğerlerinden ayırabilme kapasitesidir
(De Oliveira, Rahioui, Smadja, Gorsane ve Louppe, 2017; Fonagy ve
Bateman, 2006; Fonagy ve Bateman, 2008). Zihinselleştirme için bir
yandan bireylerin zihinsel durumları akla yatkınlık, esneklik ve karmaşıklık ile hayal etmelerine olanak tanıyan sağlam bilişsel bir
beceri gerekirken diğer yandan bu bilişsel alanın içgörüyle de en iyi
şekilde bütünleşmesi gereklidir (Choi-Kain ve Gunderson, 2008).
Zihinselleştirmede geçici aksamalar normal işleyişin bir parçası
olmakla birlikte stresli koşullar altında bile kişinin zihinselleştirmeye
devam etmesi, güçlü bir zihinselleştirme kapasitesinin ayırt edici bir
özelliğidir ve bu kapasite kendisini yaratıcılık, sembolleştirme,
rüyalar, fanteziler, sanat, kişinin kendisinin ve diğer insanların iç
dünyasına genel ilgisi şeklinde gösterir. Son yıllarda özellikle
klinisyenlerin uygulamalarıyla psikanalistlerden nörobilimcilere,
çocuk gelişim araştırmacılarından genetikçilere, varoluşçu
filozoflardan fenomenologlara kadar genişleyen bir grubun ilgisini
çekmeyi başaran zihinselleştirme yaklaşımı, zihinselleştirme
kapasitesinin gelişimini etkileyen ilişki durumlarını anlamak
noktasında gelişimsel psikoterapiden ve özellikle bağlanma
kuramından önemli ölçüde destek almıştır (Bateman ve Fonagy,
2013a).--Giriş'ten