Renkle Gelen Üslup: Âşık Derdiçok’un Şiirlerinde Renk Kullanımı

Göster/Aç
Erişim
info:eu-repo/semantics/closedAccessTarih
2023Tür
bookPartÜst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Ortaya çıkışı ve gelişim sürecini belirlemenin bir hayli güç olduğu âşık edebiyatı
için 15. yüzyıl hazırlık, 16. yüzyıl başlangıç, 17. yüzyıl ise gelişme ve olgunlaşma
dönemi olarak kabul edilebilir. 18. yüzyıl ise, âşık tarzından uzaklaşmanın yaşandığı
ve bunu takiben çok güçlü temsilcilerin yetişemediği 19. ve 20. yüzyılları
beraberinde getirmektedir. Âşık edebiyatının tarihsel seyrini bu şekilde özetlemek
mümkün olsa bile 19. ve 20. yüzyıllarda da bu tarzın önemli temsilcilerinin
yetiştiğini söylemek gerekir (Oğuz vd. 2008, s. 235-252).
Âşık edebiyatının 20. yüzyıl temsilcilerinden biri Âşık Derdiçok’tur. Asıl adı Ömer
Lütfi olan âşık, 1874 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinin Kızılcaoba
mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Elbistan’ın Balıkçıl köyünde yıllarca
imamlık yapmış, Hafız Tıfıloğullarından Hafız Mehmet Efendi’dir. Annesi ise
Hatun Hanım’dır. Kalabalık bir ailede dünyaya gelen Ömer Lütfi, on iki kardeşten
hayatta kalan tek çocuktur. Kadirî tarikatı mensubu olan Hafız Mehmet, küçük yaşta
annesini kaybeden oğlu Ömer Lütfi’yi kendisi gibi bir din adamı olarak yetiştirmek
ister. Bunun üzerine Lütfi, babasının yanında hafızlığa başlar ve Kur’an’ın yirmi
dokuz cüzünü ezberler. Çevrenin tabiat ve ekonomik şartları yüzünden ileri bir
öğrenim göremeyen âşık, on üç yaşına kadar bizzat babasından ders alır. Lâkin baba
mesleğine ısınamadığı için deyiş söylemeyi ve saz çalmayı bırakamaz. Sesi güzel
olan ve Kur’an okumayı çok seven Ömer Lütfi’yi babası bütün dinî toplantılara
götürür. Özellikle Kadirî tarikatına mensup din adamlarının toplanıp zikir çektikleri,
Afşin’in Eminli köyünde bulunan Eshab-ı Kehf’e gittiklerinde âşık da mutlaka
yanlarında bulunur. Rivayete göre; Eshab-ı Kehf’e gittikleri bir gün babası Lütfi’yi
Kıtmir taşının bulunduğu yere yatırır. Burası dilek sahipleri hastalar ile dertlilerin
yattıkları ve Yedilerin yardımını bekledikleri bir mağaradır. Ömer Lütfi, burada
yatar ve uyur. Rüyasında Yedilerden Yemlihâ’yı görür. Yemlihâ onun ağzına bir
tulumdan kum darısı döker ve ona: “Oğlum Lütfi! Bundan sonra senin adın
Derdiçok’tur. Dertlerini şiirle söylemek için dilindeki bağı çözdüm. Bu tulumdan şu
darı nasıl akıyorsa, ağzından da deyişler öylece akacaktır.” der. Rüyasından şaşkın
ve korkmuş bir hâlde uyanan âşık, kendine gelince gördüklerini hatırlar. Bunun
üzerine kendini denemek ister ve ilk şiiri ağzından çıkmış olur. Hafızlığı yanında
şairliği ile de bilinen Hafız Mehmet, oğlunun söylediği koşmayı duyunca bu
durumdan hiç hoşlanmaz; çünkü oğlunun kendisi gibi hoca ve âlim bir tarikat ehli
olmasını istemektedir. Fakat Ömer Lütfi, on beş yaşında âşık olmuştur ve gördüğü
her güzel şeye, özellikle kadınlara, şiirler söyler. Babasının âşıklığına karşı çıkması üzerine Elbistan’dan ayrılıp Afşin’e gider. Afşin’in bazı köylerinde imamlık yapar;
ancak bir imamın aynı zamanda saz çalıp deyişler söylemesi hoş karşılanmaz. Bunun
üzerine âşık, imamlığı bırakır ve babasının yanına geri döner. Yirmi üç yaşından
sonra ise tamamen şiirle ilgilenir. Büget köyündeki bir düğünden dönerken zatürreye
yakalanan Âşık Derdiçok, 1937 yılında vefat eder. Öldüğünde Ali, Seher, Fadime ve
Güllüzar adlı dört çocuğu hayattadır. Sonraki dönemlerde Ali dışındaki çocukları da
ölmüş; hayatta kalan tek çocuğu Ali Derdiçok da 2002 yılında vefat etmiştir. Âşık
Derdiçok’un Tanır Kasabası’ndaki kaybolan mezarının bulunması ve bulunduktan
sonra bir anıt mezar olarak yapılmasını gündeme getiren Elbistan’ın Sesi Gazetesi
köşe yazarlarından Arif Bilgin sayesinde âşığın mezarı, 2008 yılında bulunmuş ve
yapımına başlanmıştır. On beş yaşında şiir söylemeye başlayan Derdiçok, buna
ömrünün sonuna kadar icap ettiği sürece devam etmiştir (Taşkın, (?), s. 4; Demir,
1993, s. 11-12; Avcı, 2008, s. 122; Bilgin, 2008).Âşık Derdiçok, genellikle gördüğü güzellikler, güzeller hakkında dörtlükler kaleme
almış; bunun yanı sıra toplumsal eleştiri ve yaşadığı birtakım talihsiz hadiseleri dile
getirdiği şiirler ortaya koymuştur. Şiirlerinde dikkat çeken unsurlardan biri ise
renkleri sıklıkla kullanması; anlam yoğunluğu ortaya koymak için hemen her
şiirinde renklere başvurmuş olmasıdır. Özellikle güzeller için söylediği dörtlüklerde
renkleri güzellik unsuru olarak sıklıkla kullanmıştır.